Sayfalar

24 Mart 2012 Cumartesi

Bang Bang !



Sevgili Dinleyenler, ortalıkta 'bang bang' diye dolanmama sebep şarkıyı sizlere sunuyorum!
Bunu dinledikçe kendi tetiğimi çekesim geliyor. 
Böyle bi ağır bi ağır şarkı ki sormayın gitsin!

Ve bilenler bilir, 'şiddete meyyalim vallahi dertten!'

Nancy Sinatra bu ağır şarkıya kendi sesiyle ölümcül vuruşu yapıyor Sevgili Dinleyenler, Bang bang.

12 Mart 2012 Pazartesi

Anonim.


Çay var. Söndürmedim altını gelirsin diye.
Makul geliyor bana her tavrın
Ve ben mağlup oluyorum her gülüşünde.

Sen baktıkça bana sevgilim

Ben bir altın daha kazanıyorum.
Dağları değil ama uğruna duvarları deliyorum.

Çay var. Söndürmedim altını sen geçersin diye.

Evet. Bu yolda hep seni bekliyorum.
Çayın buharıyla tütsüleniyor ruhum
Ve ben senle bir can daha kazanıyorum.

Seni bekliyorum sevgilim

Bir gün gelir de beni öpersin
-kim bilir-
Hala kurbağadır belki ruhum.



7 Mart 2012 Çarşamba

Zamansız.


'Bir nefeste doğmuşum gece yarısı. Bir nefeste ölürüm biliyorum. Zamansız ölürüm. Seni zamansız gördüm mesela. Zamansız kör oldu gözlerim. Zamansız yaşlandım. Konuşmayı unutmam zamansız. Gönderdiğim postalar, işe gidişlerim, eve dönüşlerim, doğum günü kutlamalarım hep zamansız.'


Ben bu satırları okurken yaklaşık bir haftadır olduğu gibi yine bu şarkı çalıyordu. Bazı şarkılar vardır ki ruhu deler. Acı çektirdiği halde dinlemeye devam edersiniz. İşte bu da öyle.
Ve bazı nefesler vardır ki sizleri sınırsızlığa bi kez daha inandırır.
Çabuk gel.

Landon Pigg söylüyor Sevgili Dinleyenler, Falling In Love At A Coffee Shop.


Not:Bu şarkıyı bana bildiren kız. Bazı gerçekler var ki seni çok severim.

4 Mart 2012 Pazar

Konuşma

Yalnızlığın yanlış olduğu yerlerde büyütülmüştü.
Yalnız olmak yalnız kalmak hiç olmaktı.
Kimsesiz olmak acizlikti.
Evet acizlik öyle bir şeydi ki, Allah kimseyi düşürmesindi
Kötü yola düşmüş duyguların esiriydi. Ve kurtulmaya çalıştığı da yoktu.

İçinden çok sevdiği bi mısrayı tekrarladı.
-sana çay ve temiz yaralar ısmarlarım-
Temiz yaralar diye seslendi içindekine.
İçindeki cevap vermedi. Ve cevap vermesini beklediği de yoktu.

Ocakta devamlı kaynayan çay
Dönüp dolaşıp aynı mırıltıyı tekrarlayan radyo
-dağıtmıyordu ruhundaki sisi-
Zaten yarın da güzel değildi bundan öncekiler gibi.

Sesinin çatallaşmış yorgunluğunu farketti saat gece ikiyi vurduğunda.
Şiir okumaya kalkıştı. Yere yıkıldı.
Yaşanmalıydı.
-yaşamak umrundaydı-

Ve o henüz yazılmamış bir şiirin gizli öznesiydi.
Ya da öyle olmasını isterdi.

Sokak lambası yanmayan sokağın en güzel Adamının gözlerine baktı.
Konuştu.Konuştu.Konuştu.
Adam duymadı.
Adam bilmedi.
Adam gitti.
Ve beklemesini istediği de yoktu.


Radyoda o kahredici şarkı yine çalıyordu.
Ve yargı kesindi.

'Acı duymak ruhun fiyakasıdır.'