Sayfalar

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Kuş Cesetleri.


Bazen öyle zamanları olur ki gelip yanına konan kuşun bi işaret olduğuna inanırdı. Bir şeylerin iyi gitmesi için işaret beklediğinden mi yoksa kuşun gelesi gelmesinden mi, orası bilinmez.
Ama öyle bişey ki o sadece işaret vermesi beklenen bi kuş değildi onun için. Uzakta olup da kavuşamadığı her şeydi. Gerçeklerle yüzleşmesini erteleten her şeydi. İnkarı kolaylaştıracak her şey.

‘5yaşındaki  bi çocuktan farkım yok. İnanıyorum döneceğine.’ demişti arkadaşı. Ve bu aklından hiç çıkmıyordu. Bi sigara daha yaktı gecenin koyuluğuna.

Ağır hava şartlarında kürek çekmeye zorlamıştı onu hayat. Her defasında rakip sahada kaybetti tüm maçları. Tek oyuncu o kalmıştı. Oradan oraya savruldu çöpten farksız. Yedeksizdi.

‘Artık’ diye geçirdi içinden. ‘Yeterince zaman geçmedi mi?’

Kürek çekmeye devam etti yalın ayak. Acıyı bastıran şey acıydı. Yalınayak koşmak ona kavuşamayacaklarını hatırlatırdı. Artık güvendeydi. Derin derin çekti o zifti bi kere daha. Bi çay daha doldurdu.

‘Fakat , Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor.’

Konuşmayalı yıllar olmuştu. İnsanlar onu anlamayalı yıllar olmuştu. Deliler gibi haykırıyordu aslında.

‘Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman.’

Her gece saat 3ü vurduğunda çıkardı dışarı. Sigara üstüne sigara. Otururdu sokağa.

‘Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim.‘

Binlerce kez yıkılmıştı gönlünün gecekonduları. Binlerce kez yol görünmüştü ona. 
Olsundu. Her geçen gün damarlarındaki kan yakıyordu tüm bedenini,zihnini.
Yol uzadıkça yaşamak zorlaşıyordu.

Bir an düşündü. Yol, uzadıkça zorlaşmıyordu aslında.Yol zor olduğu için uzundu.
-Vijdan muhasebeleri, gürültülü hıçkırıklar, sessiz isyanlar.-
Ama artık ne kürek çekmeye mecal, ne beklemeye deccal kalmıştı.
Kendi ipini çekmek için uzandı boşluğa. Sigarasını söndürdü.

Ve gözlerini yumdu sonlu sonsuzluğa.

Sessizce ve son kez tekrarladı. Bağırarak,

‘Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.’
‘Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.’
‘Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.’
.
.
.
‘Kelimeler, albayım. Bazı anlamlara gelmiyor.’
Bi kuş kondu avucuna.
Ama ölmüştü.
Kuş da.
 

Nurcihan.





'Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum. Geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. Anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum. Onları yeni baştan yaşanacak bir zamanın önüne getiriyorum. Konuşuyorum onunla. Boş zamanlarımda da değil. Günlük çalışmalar sırasında ama gören olmuyor bu yaptığımı. Dış görünüşüm ele vermiyor beni.'


Ahmet Kaya söylüyor Sevgili Dinleyenler, Kendine iyi bak.


Not: Ahmet Kaya bile isteye bi seçim.Evet.Zarifoğlu sözleri benim için seçmiş.Evet.Kafa karışıklığı iyidir.Evet.Ama yalnızken değil.

Seni çok seviyorum.

Kelimeler.



'Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım.
Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size:"Nasıl?" Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.'



'Kelimeler, albayım. Bazı anlamlara gelmiyor.'


Oğuz Atay

22 Mayıs 2012 Salı

Şiddetsiz tavsiye.


Abiler, bugün başka başka diyarlardan seslenen bi grupla karşınızdayız.
Dead Can Dance, adına münhasır tarzıyla, tınısıyla,tavrıyla etnik müziğe hayranlığımızı arttırıyor.
Hüzün, acı, keder, ölüm.
Grup güpgüzel ses dahası ilginç enstrümanlarıyla bizleri kendilerine bağlıyor ve o 'başka başka' diyarlara bizleri de davet ediyorlar. Gece sessizliğinde dinlemeniz şiddetsizce tavsiye edilir.

Dead Can Dance söylüyor Sevgili Dinleyenler, Desert Song.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Anahtar.


Malum geçtiğimiz 15 Mayıs Nakbanın 64. yıl dönümüydü.

Nakba (Arapça Nekbe, Büyük Felaket) binlerce Filistinliyi kendi yurdunda mülteci durumuna zorlamak demek aslında. Yani İsrailin kurulmasıyla Filistinlilerin kendi yerlerinden sürülmesi.
Halen daha kendilerine ait olan yerlerin tapularını, anahtarlarını saklar Filistinliler. Hatta bu anahtar onlar için adeta birer sembol olmuştur. Yaşlılardan gençlere devredilir. Hiç bir Filistinli ve Filistinsever asla umutsuzluğa düşmez. O anahtar günün birinde yine kendi kapılarını açacaktır. Allah Kerimdir çünkü.

Bu şarkımız Filistinli üç erkek kardeş tarafından bizlere ulaşıyor. İç yakan bu ses bizleri hüzünlerine ve dahi dertlerine ortak etmeye yetiyor da artıyor bile.

Evet Sevgili Dinleyenler Le Trio Joubran yakıyor, Masar.

11 Mayıs 2012 Cuma

Efkâr.


'Her fikre saygı duymak zorunda değiliz; ama her efkârlı insana saygı duymak zorundayız..' der İbrahim Paşalı. 

Ne güzel der. Bizler dertli olduğumuz kadar insanız aslında. Ve bizler efkârımız kadar yaşarız. 
Efkâr bi yumru gibi oturmadıkça kulun sinesine ne gereği var ki yaşamanın.

Bence yani.
Neyse. 

Çaya, sevgiliye, uzaktakine, hiç olmamışa, gidene, dönmeyene, dönemeyene, dönmeyeceğine emin olunana, efkâra, efkârlıya geliyor bu güzelim beste. 

Evet gecenin bu saatinde.

Gönül Yazar söylüyor Sevgili Dinleyenler, Ömrümce hep adım adım.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Sakin.


"Siz de deneyin bakın: Bir odanın pencerelerini sımsıkı kapayın. Sırtüstü yatıp gözlerinizi kara bir bezle bağlayın. Kafanızdaki bütün fikirleri kovarak bütün dikkatinizi saatin tiktağında zamanın geçişini düşünün. Yaşadığınızı düşünün. Bir vapur olduğunuzu zamanı yara yara ilerlediğinizi hayatın saniye saniye kayıp gittiğini.."

-Haldun Taner.


Geçenlerde dolanıyodum ortalıkta. Bu yazıyı gördüm ardından aklıma bu şarkı geldi. 
Ulan dedim kendi kendime. 
(Kendi kendime ulan demeyi severim.)
(Aslında ben ulan demeyi severim.)
Ben bu şarkıyı neden radyoda çalmıyorum. Ve çalmaya karar verdim.

Sakin söylüyor Sevgili Dinleyenler, Kırmızı oda.

Not: Oh ulan. İçinde 'sakin' geçen kelime oyunu yapmadım.